EGİAD Sürdürülebilirlik Yolunda Dev Zirve

İklim değişikliği, ekonomik dalgalanmalar, savaş, kaynakların bilinçsizce kullanımı, ormansızlaşma, Covid 19’un tedarik zincirlerinin kusur ve kırılganlığını ortaya çıkarması gibi birçok sarsıcı olay dünya sisteminin tekrar tekrar ele alınması gerektiğini ortaya koydu.

Diğer taraftan mevcut bu tehditler hem insan hem de gezegen sağlığını koruyan sistemin yeniden şekillenmesi ve yeşil dönüşüme geçilmesi için arayışları arttırdı. Küresel iklim krizinin yarattığı olumsuz etkilerin artışını bertaraf etmek için son 2 yıldır çeşitli etkinliklerle sesini duyuran EGİAD Ege Genç İş İnsanları Derneği bu çerçevede dev bir zirve ile sürdürülebilir yeni sistemin kapılarını iş dünyasına açtı.

Sponsorlar

Pandemi ile ortaya çıkan yeni riskler ve kaygılar sürdürülebilir iş dönüşümünü her zamankinden daha önemli kıldı. Dünyada iklim değişikliği ile mücadele politikaları hız kazanırken, gündemin Türkiye’ye yansımaları, İklim Değişikliği Eylem Planı ve Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın getirdikleri yeşil dönüşümün artık kaçınılmaz olduğunu ortaya koydu. İçinde bulunduğumuz bu değişim çağında adil bir geçişi başarıyla yönetebilenler, işlerini geleceğe, yeni ekonomiye hazır hale getirebilecekler.

Bu çerçevede son iki yılda İzmir’den bir çıkış noktası yakalayan ve dikkatleri üzerine çekmeyi başaran EGİAD Ege Genç İş İnsanları Derneği, Gelecek İçin Sürdürülebilirlik başlığı altında CK Architecture Interiors Ana Sponsorluğu’nda 16 Kasım’da tam günlük bir zirve ile iş dünyası, dijitalleşme ve toplumsal dönüşümü tüm yetkin isimlerin katılımıyla masaya yatırdı. İZQ’da gerçekleşen zirve ile tüm sektörlerden önemli paydaşlar, dönüşümü harekete geçiren stratejileri, yatırımları, inovasyonları ve iş birliklerini kürsüye taşıdı.

İzQ İnovasyon Merkezi’nde düzenlenen EGİAD Gelecek İçin Sürdürülebilirlik Zirvesi’ne İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay, İZTO Başkanı Mahmut Özgener, Ege İhracatçı Birlikleri Başkanı Jak Eskinazi, BASİFED Başkanı Mehmet Ali Kasalı, İZSİAD Başkanı Hasan Küçükkurt, Ege Ekonomiyi Geliştirme Vakfı (EGEV) Başkanı Mehmet Ali Susam, İTB Meclis Başkanı Ömer Gökhan Tuncer, Denizli Genç İş İnsanları Derneği Başkanı Hakan Urhan katıldı.

Farklı başlıklarda 6 panel altında düzenlenen zirvenin açılış konuşmalarını EGlAD Yönetim Kurulu Başkanı Alp Avni Yelkenbiçer, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, İzmir Ticaret Odası (IZTO) Yönelim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, CK Architecture Interiors Kurucusu Mimar Cem Kapancıoğlu gerçekleştirdi.

EGlAD Yönetim Kurulu Başkanı Alp Avni Yelkenbiçer, EGİAD’ın yönetimini üstlendikleri 16. Dönemde, ana temanın “Dinamizm ve Sürdürülebilirlik” olduğunu belirterek, dönemin sonuna yaklaşılan şu günlerde de çalışmalarını “Gelecek İçin Sürdürülebilirlik” Zirvesiyle taçlandırmak istediklerini kaydetti.

İş dünyasında dinamizm gereği süratli çalışmaya, hızlı hareket etmeye, yetinmemeye, zorlamaya, daha fazlası ve daha iyisi için uğraşmaya özen gösterdiklerini ifade eden Yelkenbiçer, ancak dengeyi de sürdürülebilirlikle sağladıklarını vurguladı. Yelkenbiçer sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Sürdürülebilirlik temasını hepimiz önce “iklim değişikliği” boyutunda algılıyoruz çünkü 2050 yılında İstanbul da dahil olmak üzere birçok dünya metropolünün su altında kalacağı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Yani önümüzde ölümcül bir tehdit var… Dünyamızı korumak için hep birlikte ve her gün mücadele etmeliyiz.” dedi.

Daha sonra kürsüde yer alan İzmir Ticaret Odası (IZTO) Yönelim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener: “Son 20 yılda sıklığı ve şiddeti artan ekonomik, finansal, iklimsel ve hatta sosyal krizler, dünyayı ve dünyada yaşayan bütün canlıları ekonomik büyümeye hizmet etmek için kullanamayacağımızı gösteriyor. Tam tersi bir yapıyı kurgulamak ve yürütmek zorundayız. Yani ekonomik büyüme, gezegenimizin devamlılığına ve gezegendeki tüm canlıların hayatta kalmasına hizmet etmeli.” dedi.

Sürdürülebilirliğin hayati bir kavram olduğunu; çalışanlarına, üyelerine ve paydaşlarına bir amaç sunmayan kuruluşların ayakta kalamayacağına dikkat çeken Yelkenbiçer, “Bir fabrikanın üretim yapabilmek için nasıl makinalara ihtiyacı varsa, kuruluşlarımızın da sürdürülebilir olmak için kalplerimize, yüreklerimize ihtiyacı var. Kendimizle mücadelemizi kazandığımız, karşımızdakiyle de mücadele etmeden önce bilinçli bir şekilde iş birliğini seçtiğimiz anda dönüşüm başlıyor. Ruhumuzda, aklımızda, şirketimizde, toplumumuzda ve en nihayetinde dünyadaki dönüşüm. İklim kriziyle yok olmamak için yeşil dönüşüme, büyüyen nüfusu besleyip hayatta kalabilmek, kaynaklarımızı verimli kullanabilmek için dijital dönüşüme ihtiyacımız var. Ama bunları mümkün kılacak asıl unsur toplumsal dönüşüm. İşte bu noktada da biz Türk toplumu olarak büyük bir rekabet avantajına sahibiz, çünkü daha geçen hafta 10 Kasım’dı, sevgili Atamızı ülke çapında ve milyonların saygısıyla yad ettik. Dünya tarihinin gördüğü en büyük dönüşümlerden birini biz başaralı daha 100 yıl olmadı. ve ne mutlu ki bu dönüşüm için gerekli olan vizyon ‘kültürümüzü çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarmak’ bize hala yön gösteriyor. Aynı zamanda misyon da cumhuriyetimizin 2. yüzyılına girerken hala güncel ve geçerli: ‘Birinci vazifen Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir” dedi.

CK Architecture Interiors Kurucusu Mimar Cem Kapancıoğlu da konuşmasında, sürdürülebilirliğin şirketlerine çok büyük artılar sağladığını belirterek, “Kullandığımız tüm ürün ve malzemelerde, tüm çalışmalarda sürdürülebilirliği ön plana aldık. Bu bakış açısı hem bize hem kentlerimize büyük bir dönüşüm ve gelişim sağladı” dedi.

“Kullandığımız tüm ürün ve malzemelerde, tüm çalışmalarda sürdürülebilirliği ön plana aldık.  Bu bakış açısı hem bize hem kentlerimize büyük bir dönüşüm ve gelişim sağladı” dedi.

Daha sonra kürsüde yer alan İzmir Ticaret Odası (IZTO) Yönelim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener ise, sürdürülebilirlik kavramının son 5-6 yıldır iş dünyasının gündeminde olduğunu belirtti.
Kaynakların ekonomik büyümeyi sağlamak için kullanıldığına dikkat çeken Özgener, “Son 20 yılda sıklığı ve şiddeti artan ekonomik, finansal, iklimsel ve hatta sosyal krizler, dünyayı ve dünyada yaşayan bütün canlıları ekonomik büyümeye hizmet etmek için kullanamayacağımızı gösteriyor. Tam tersi bir yapıyı kurgulamak ve yürütmek zorundayız. Yani ekonomik büyüme, gezegenimizin devamlılığına ve gezegendeki tüm canlıların hayatta kalmasına hizmet etmeli.” diye konuştu. Bir başka önemli konunun ise; şirketlerin performans değerlendirmesine yönelik olduğunu belirten Özgener, “Sadece finansal performanslarına göre değerlendirme yapmanın artık yeterli olmayacağı; lojistik, pazarlama, insan kaynakları gibi üretimi veya ticareti meydana getiren tüm süreçlerin toplu bir şekilde ele alınarak değerlendirme yapılması söz konusu. Firmalarımız için kâr maksimizasyonu elbette önemli ama tek başına yeterli değil. Böyle bir dönemde işletme çıkarlarının sosyal çıkarlar ile “kazan-kazan” ilişkisi kurması bekleniyor. Çevresindeki gelişmelerden haberdar olmayan, müşterilerin geri dönüşlerini karşılamaktan uzak firmaların çevresel riskleri dikkate almadan yalnızca kendi işlerine odaklanması ile yurtiçinde ve yurtdışında rekabet etmesi mümkün olmayacak” dedi.

4.5 yıldır Oda, Borsa ve Birliklerin yanı sıra kentteki STK’lar ile sürdürülebilir projeler üretme konusunda yoğunlaştıklarına dikkat çeken Özgener, “Geniş müzakereler doğrultusunda önceliklerimizi belirledik ve şimdi 5 seneye yaklaşan bu projelerimizde küçük revizelerle büyük yol aldık. Bugün zirveyi gerçekleştirdiğimiz İzQ İnovasyon ve Girişimcilik Merkezi, Dikili Tarım
OSB, Bayındır Tarım OSB ve Kınık Tarım OSB ile sürdürülebilir bir üretim sürecini hedefliyoruz. Kemalpaşa Lojistik Merkezi Projesi ile lojistik sektöründe entegrasyon ve operasyonel verimliliğin
artırılmasını; Torbalı Mobilya İhtisas ve Karma Organize Sanayi Bölgesi ve model fabrika projelerimizle sanayi sektörlerinde teknoloji üretebilen bir seviyeye ulaşılmasını hedefleyerek  sürdürülebilirliğe katkı koyuyoruz” ifadelerini kullandı Özgener, sürdürülebilir kalkınmanın ekonomik faaliyetlerin çevresel, sosyal ve bireysel refah üzerindeki etkisini değerlendirmeyi ve daha yaşanabilir bir gelecek yaratmak için hedefler tasarlanmasını şart koştuğuna dikkati çekerek, “Sürdürülebilir kalkınma için barışçıl ve kapsayıcı toplumlar tesis etmek, herkes için adalete erişimi
sağlamak ve her düzeyde etkili, hesap verebilir ve kapsayıcı kurumlar oluşturmak belki de bizlerin en önemli hedefi olmalı.” dedi.

Geleceğin Türkiye’si için elimizi taşın altına koyuyoruz

Daha sonra kürsüye gelen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer de göreve geldiği günden bu yana, kent yönetiminde sürdürülebilir bir kent politikasını temel aldıklarını ifade etti.
“Bizim için sürdürülebilirlik demek ahde ve geleceğe vefa demek” ifadelerini kullanan Soyer, “Biz geçmişten aldığımız 8 bin 500 yıllık mirası pırıl pırıl gençlerimize aktarabilmek ve İzmir’de
değişimle uyumlu bir yaşam tesis etmek için çalışıyoruz. Ve bu döngünün uyum içerisinde devam edebilmesi için hep birlikte ne gerekiyorsa yapmak zorundayız. Biz İzmir’de, gezegenimizin
bugün geldiği noktada bu ihtiyacı gördük. Eylül 2021’de İzmir’de düzenlediğimiz Kültür Zirvesinde sürdürülebilirlikten çok daha kapsayıcı bir kavram ortaya koyduk: ‘Döngüsel kültür.’
Şehrimizi doğasıyla uyumlu, birbirimizle uyumdan beslenen, geçmişimizle uyumun temelleri üzerinde yükselen ve değişimle uyum içinde yaşamaya odaklanmış bir döngüsel kültür coğrafyası
haline getirmek için harekete geçtik. Gururla söyleyebilirim ki, bunun için Türkiye’de ilk defa Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarını yüzde yüz kapsayan bir stratejik plan
geliştirdik. Bu stratejimizle giderek derinleşen yoksulluğa, karamsarlığa rağmen; şehrimizdeki refahı artırmak ve adil bir şekilde bölüşmek için bir yol haritası ortaya koyduk” dedi.
25 ilçe belediyesi ile kurdukları sürdürülebilirlik ofisleri ile iş dünyası, bölgesel ve ulusal kurumların iş birliğini sağladıklarını kaydeden Soyer, “UNDP, UNSDSN, UCLG-MEWA, ICLEI ve Citta
Slow International gibi uluslararası kuruluşların desteğiyle, İzmir’i bütüncül bir bakışla ve ilçe belediyeleri ile birlikte sürdürülebilir kalkınma ilkesiyle yönetiyoruz. İzmir’de kentsel dönüşümü
‘yerinde dönüşüm’ ve ‘mekansal adalet’ ilkeleriyle tanımladık. Kentsel yenileme için ortaya koyduğumuz model, Halk Konut olarak adlandırdığımız kooperatif örgütlenmesiyle emsalsiz bir imeceye
dönüştü. Bu uğurda hiçbir engelin önümüze çıkmasına izin vermedik, vermeyeceğiz. Bu çabaların sonucu olarak şehrimiz dünyanın ilk Citta Slow Metropolü ilan edildi. İzmir’in şehirleşme biçimi ve hedeflerinde köklü bir revizyon anlamına gelen Citta Slow Metropol, geleceğin şehirlerinin de tarifi. Geçtiğimiz hafta ev sahipliğini yaptığımız Avrupa-Akdeniz Bölgesel ve Yerel Meclisi (ARLEM) toplantısında bu konuyu ayrıntılı bir şekilde gündeme getirdik. Kentsel alanlarda yaşayanların oranı 2007’de yüzde 50’ydi. Bu rakamın 2050 yılında yüzde 68’e çıkması bekleniyor. Ancak milyarlarca insanın şehirlerde yoğunlaşması iklim krizi, salgın, göç ve açlık gibi küresel krizleri beraberinde getiriyor. Bu sorunu çözmenin tek yolu şehirlerimizi doğal ekosistemlerin bir parçası haline getirmek. Can alıcı soru şu: Döngüsel bir kent yaşamı nasıl mümkün olacak? Bunun kolay bir soru olmadığını biliyorum. Yine de, kentlerdeki varlığımızı sürdürmek hususunda samimi isek bu zor soruyu cevaplamak zorundayız” diye konuştu.

İzmir’deki ARLEM toplantısında Akdeniz’den başlamak üzere bir Döngüsel Kültür Kentleri İttifakı kurmak için çağrıda bulunduklarını hatırlatan Soyer, “Bu çağrımız, ARLEM ve ICLEI aracılığıyla şu günlerde Mısır’da devam COP 27 İklim Zirvesine de taşındı. Dünyanın ilk Citta Slow Metropolü olan İzmir, Akdeniz’in diğer önde gelen kentleriyle birlikte bu konudaki mücadelesini artırarak sürdürecek. Bu zirveyle, gençlerimizin bu ülkeden umudunu kesmemesi ve umutlarına kol kanat germek için bir adım öne çıkıyoruz. Geleceğin Türkiye’sini inşa etmek için elimizi taşın altına koyuyoruz. Eminim ki yaptığımız ve yapacağımız işler, kentimiz, ülkemiz ve dünyamızın geleceğini belirleyecek kilometre taşları olacak. Bu yolda aklını ve vicdanını ortaya koyan herkese sonsuz teşekkür ediyorum” dedi.

Açılış konuşmalarının ardından ilk panelde, Türkiye Raporu Direktörü Can Selçuki, İzmir Girişimcilik Tank Raporu tanıtımını gerçekleştirdi. EGİAD ile İstanbul Ekonomik Araştırma tarafından ortak yürütülen ve bir ilk olan bu araştırma, bölgemizin girişimcilik konusundaki fotoğrafını bize sunarak, bundan sonraki stratejik planlamamızı kentin bütün bileşenleriyle nasıl yapmamız gerektiğine ışık tuttu. İzmir’deki girişimcilik eko sistemine projektör tutan EGIAD Think Tank Raporu ile uzun yıllardır üzerinde önemle durulan girişimcilik eko sistemine yeni bir bakış açısı sundu. Küresel çapta kabul görmüş araştırma metodolojisi ile mevcut durumu, sorunları ve çözüm önerilerini analiz etmek üzere aylardır süren çalışma zirvede kamuoyu ile paylaşıldı.
Gerçekleştirilen araştırmanın İzmir’in Girişimcilik Ekosistemini 360 derece açı ve tüm paydaş kuruluşları kapsayacak şekilde hazırlanması dikkat çekti. Özellikle de gerçekleştirilen girişimci analizlerinde kadın – erkek katılımının eşit derecede olduğu, şehrimizde girişimciliğin cinsiyet eşitliği gözeten bir yapıya sahip olduğunu gösterdi. Bahsi geçen analiz doğrultusunda 1000 kişi ile mevcutta bulunan girişimlerin beklentileri, demografik yapısı, eğitim, finansal kaynaklara erişimi, devlet politikaları, vergi ve regülasyon yaklaşımları, teknoloji ve inovasyon seviyeleri, pandemi ve olası beklenmedik durumlara karşı hazırlık, ekosistemi geliştirmek için ihtiyaç tespiti gerçekleştirildi. Raporun sunumunu gerçekleştiren Türkiye Raporu Direktörü Can Selçuki sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Özellikle yerleşik işletme sahiplerinin önemli çoğunluğu (%75) 35-64 yaş aralığında bulunurken erken aşama girişimcilerde bu oran %58 seviyesinde görülmektedir. Eğitim özelinde bir inceleme yapıldığında ise yerleşik işletme sahipleri içinde en yüksek yüzdeye sahip grup yüksekokul ve üzeri eğitim seviyesine sahiptir. En düşük yüzdeye sahip eğitim grubu ise ilkokul mezunlarından oluşmaktadır. Her 10 katılımcıdan 8’i yeni bir iş kurmanın bir yıl öncesine kıyasla daha zor olduğunu düşünüyor. İzmir’de iş kurmanın kolay olduğunu düşünenler örneklemin %26’sını oluşturuyor.

Bir girişim faaliyetinde bulunma deneyimi olan katılımcılara finansmanı nereden sağladıkları sorulduğunda %47’lik bir oranla en sık verilen yanıtın öz kaynaklar olduğu gözlenmektedir. %29 oranında katılımcı, finansmanını aile ve tanıdıklarından sağladığını söylerken %22 bankaya borçlandığını bildirmektedir. ‘Önümüzdeki üç ay içerisinde İzmir’de iş kurmak için iyi fırsatlar olacak’ ifadesine katılım durumlarına bakıldığında çoğunluğun (%67) olumsuz görüş bildirdiği saptanmaktadır. İzmir’de iş kurmak için iyi fırsatlar olacağı yönünde görüş bildiren katılımcıların %35’i bunu yatırım bulma kolaylığına dayandırırken %28 ile ikinci sırada konumlanan yanıt “ihracat potansiyeli” olmaktadır. Birden fazla seçeneğin işaretlenebildiği bu soruda teşvik programları yanıtı %19, kültürel çeşitlilik ise %17 oranında katılımcı tarafından ifade edilmektedir. İş sahiplerinin önemli bir çoğunluğu işlerinin geleceği ile ilgili karar alırken toplumsal ve çevresel sonuçları dikkate alıyor. Gelecek 5 yıl içinde 6 veya daha fazla çalışan istihdam etmeyi planlayanların oranı iş sahiplerinin oranı ise %55. Katılımcıların çoğunluğu geçen yıla kıyasla işletmelerinin büyüme beklentisini düşük görmektedir. Büyüme beklentisini düşük olarak görenlerin oranı Yerleşik işletme sahipleri arasında görece daha yüksektir. “Önümüzdeki altı ayda hizmet veya ürünlerimi satmak için dijital teknolojileri daha fazla kullanacağım” ifadesine katılım oranları incelendiğinde %48’in olumlu beyanda bulunduğu gözlenmektedir. Kullanılacak teknolojiler sorulduğunda katılımcıların %70 oranındaki önemli çoğunluğu bu soruya internet sitesi cevabını verirken %41’lik bir oranla ikinci sırada mobil uygulama yer almıştır” dedi.

 

Diğer Yazılar